"Bosphorus Brewing Company (BBC) evime 2 dakikalık yürüme mesafesinde yer alıyor, 2014 yılında aşırı şekilde popülerleşen mekan şu an için durulmuş vaziyette ancak halen fazlasıyla dolu. İstanbul’da kendi birasını üreten çok az kurumdan biri burası, değişik ve denenesi biraları var; hangisini seveceğinize deneyip de karar vermelisiniz. Zaten garsonlar ve barmen yeterince yardımcı oluyorlar, siz aradığınız tadı tarif ederseniz, onlar yönlendirecektir.
Yemekler tam bira eşlikçisi olacak şekilde tasarlanmış, biraz yağlılar ama genel olarak lezzet konusunda önemli bir problem yok. Mekanın tasarımı güzel ve hoş bir bahçesi var; belirtmeden geçemeyeceğim ki genellikle yabancılar burayı tercih ediyor. Bütün bu iyi yönleri silip atan ise fiyatlar, gördüğüm en fahiş fiyatlar BBC’de, mahalle pubı havasındaki bu mekan fiyatlarıyla lüks ötesi bir pub haline dönüşüyor. Üzülerek belirtmeliyim ki fiyatlar bu seviyede olduğu sürece bir daha adımımı atmayacağım bir yer BBC."
"Buranın bozası, benim bozayla aramı tekrar yaptı, bana bozayı sevdirdi; hem de öyle bir sevmek ki zaman zaman aş ermek kıvamında.
Eşimle kesinlikle favori yerlerimizden biri, Kurtuluş'un o samimi mahalle havasını yansıtan güzel bir esnaf dükkanı. Laf aramızda dondurma da çok lezzetli, "Mmmm." efektleriyle yiyeceğiniz garanti. Kısaca, adamların kullandığı süt günlük, taze ve sağlıklı, bu nedenle her ürünün tadı çok güzel, çok doğal."
"uzla'nın en eski köftecilerinden birisi, içerisi salaş, yan tarafta otoparkı mevcut. Menü geniş değil, birkaç çeşit köfte, patates kızartması ve piyaz var. Patates kızartması dondurulmuş olmadığı için kesinlikle sipariş edilmeli; piyaz başarısız ötesi, içine doğru düzgün fasulye koymamışlar, yağını dökmekle bile uğraşmamışlar, geçiniz. Mercimek çorbası fazla sulu, tatsız tutsuz bir şey.
Köftenin porsiyonu küçük ancak fiyatı pahalı. Peki bu pahalılık lezzet ile dengelenebiliyor mu derseniz kocaman bir hayır. Kayış gibi, hiçbir lezzeti ve akılda kalıcığı olmayan köfteler var.
Yediklerim arasında zevk aldığım tek şey tatlıları oldu; kabak tatlısı ve irmik helvası baya güzel, kabağın kıvamını özellikle çok iyi tutturmuşlar. Buraya gelip tatlı söyleyin, yanına da çay için derim, köfteyi boşverin."
"Tuzla Balıkçısı'nda bildiğiniz balıklar, bilmediğiniz bir tatta sunuluyor. Her balığı farklı farklı soslamışlar, genel olarak soya sosu baskın. Mekanda menü yok; içeri giriyor, masanıza geçiyor ve kendinizi garsona teslim ediyorsunuz. Büyük büyük tabaklar içinden birer kaşık balık tabağınıza bırakılıyor, kaşık başı 4 TL olarak ücretlendiriliyor. Siz bitti demediğiniz takdirde farklı farklı soslanmış balıklar tabağınıza gelmeye devam ediyor. Çeşit baya bol. Bunun yanı sıra, mısır ekmeklerini zayıf buldum, akılda kalıcı bir lezzeti yok.
Balıklar genellikle o kadar soslu ki asıl olarak balığın tadını alamıyorsunuz, soslar her daim baskın. Bu tarzı ya sever ya da burun kıvırırsınız, ben şimdilik ortadayım. Burayı sevdim mi emin değilim ama mekanın farklı bir karakteri olduğu aşikar."
"Çapa-Marka'nın yorumunu kattığı yeni Birahanemiz Beer Hall pek güzel olmuş. Alan büyük ve iyi değerlendirilmiş, kocaman bir bar ile küçük küçük yemek istasyonları çevreye serpiştirilmiş. Tabii böyle bir mimari yapıyı kurgulayabilmenin yegane şartı "Self Servis" konseptini benimsemek.
"Self Servis" sorun yaratmıyor; bilakis sizin bütün çalışanlar ile birebir iletişim kurmanızı ve ortamın bir parçası gibi hissetmenizi sağlıyor. Tabii bu etkileşim için çalışanların biraz daha güleryüzlü olması önemli, bunu aksayan bir yön olarak belirtmiyorum ancak barda otururken barmenin bir servis elemanına "Seni duyamıyorum, bağır biraz!" diye çıkışması ve servis elemanının atarlı bir şekilde "Bardak ver diyorum!" şeklinde karşılık vermesi, yoğun tempo nedeniyle çalışanların bunalabileceğine/gerilebileceğine işaret.
Böyle sorunları minimize etmek için ses düzeyi 22.00'dan sonra yukarı çekilebilir ve barın arkasında daha çok kişi istihdam edilebilir. Hatta radikal bir çözüm olarak etrafta hiç servis elemanı gezdirilmez; sadece bardaki ve yemek istasyonlarındaki çalışanlar ile muhatap oluruz. Tabii bu durumda çöpümüzü bile kendimizin atması lazım. =) Bu fikirler Türkiye şartları için ütopik gelebilir şimdilik, ben de emin değilim.
Yemekler gayet güzel, yağlı ve ızgara ürünler ağırlıkta, tam biraların yanına gidecek şeyler bunlar. Fiyatları makul tutulmuş; denediklerim arasında "Mac and Cheese"in yeri ayrıydı, bir de pancar ile yapıldığı için mor/kırmızı ekmekli burger çok şirin görünüyor. Yemekler demişken, mekanda çok fazla bira türü olduğu için bazı yönlendirmeler yapılabilir diye düşünüyorum, masalara konulacak küçük kartlara "Hangi Tür Bira ile Hangi Yemek İyi Gider?" şeklinde ipuçları eklenebilir.
Aklınıza gelebilecek her türlü bira var Beer Hall'de. Yalnızca ana markaları Efes olduğu için, Tuborg'un biralarına erişim şansınız yok. Bira fiyatları uygun tutularak iddialı bir davranış sergilenmiş; butik biraları böyle uygun fiyatlara satan yer pek az. Helal olsun demek düşer. Mekanımız daha çok yeni, zaman içerisinde oturacağına ve müdavim kitlesini oluşturacağına şüphem yok."
"Pendik Marina'da yer alan Sandzak Balkan Mutfağı, ağırlıklı olarak boşnak yemekleri sunuyor. Başlangıç olarak füme ve kuru et alıyoruz. Füme et güzel, olması gerektiği gibi. Kuru et ise eh işte, ayrıca zaten kuruduğu için yeterince tuzlu olan kuru etin üzerine bir de deniz tuzu serpmelerine anlam veremedim.
Başka balkan lokantalarında da yediğim böreğin hiçbir numarası yok, hamurdan ibaret, geçiniz diyorum; ancak diğer lokantalarda da böreğin böyle sunulduğunu belirteyim; herhalde olması gerekeni bu.
Başlangıçlardan sonra ana yemek olarak et söyledik, etler sulu bırakılmış fena pişirilmemişti; yine de mühürlemeyi tam olarak becerdiklerini söyleyemeyeceğim. Etlerle beraber gelen ev yapımı hardalları gayet başarılı ancak baya acı, burnunuzdan solurken bile acısını hissediyorsunuz, uyarayım.
Mekanın en kötü yanı ise turistik bir havaya bürünmüş olması, kendimizi garsona bırakalım dedik ve büyük bir hata yaptık; masaya ne var ne yok bol bol getirdi, makul ve tadımlık porsiyonlar ayarlayamadı. Bu nedenle, fazla doyduğumuz için yemekleri bitiremedik, israfa üzüldük. Böyle bir muameleye gerek yok. Ayrıca 33'lük biranın fiyatı 15-17 TL civarında, fazla pahalı. Mekan genel olarak fena olmasa da yüksek fiyat politikası nedeniyle bir daha gideceğimi sanmıyorum."
"Nicole'da tattığım şarap eşleştirmeli degüstasyon menüsü, ülke sınırları içerisinde yaşadığım yemek deneyimlerin arasında en iyisiydi diyebilirim sanırım.
Mekanın atmosferi tam olması gerektiği gibi, şık ve mesafeli, ilgi, alaka ve servis katiyen aksamıyor. Herkesin gözü sizi üstünüzde, yemekten keyif almanızı bekliyorlar. Keyfinizi engelleyen bir unsur var ise de hemen çözmeye hazırlar. Aylin ve Kaan Şefler müthişler, masa masa dolaşıyor, müşteri ile bizzet ilgileniyorlar.
Sommelier gayet bilgili, şarap ve yemek eşleştirmeleri keyifli. Şaraplar hakkında size kısa kısa bilgiler veriliyor; şaraba ilginiz var ise sohbeti devam ettirmeniz mümkün. Menü hazırlanırken mevsimselliğe önem veriyorlar; doğru malzemeyi arayıp buluyorlar; Feriköy Organik Pazar'ından alışveriş yapıyor ve diğer malzemeler konusunda güvenilir tedarikçiler ile çalışıyorlar.
Fiyatlar dışarıdan bakınca pahalı ancak gelip burada yemek yiyen birinin, ödediği tek bir kuruşuna bile acımayacağına eminim. Dışarda 5 kez yemek yiyeceğinize, 1 kere Nicole'a gelin kafi, aldığınız zevk daha fazla olacaktır."
"stanbul sonunda viski barına kavuştu. Yeni yeni filizlenen ve gelişen viski kültürü artık yuvasını buldu. Barley'in atıştırmalıkları lezzetli, hele viskinin yanına servis edilen turşu gibi yaratıcı eşlikçiler çok güzel.
Türkiye'ye ithal edilen hemen hemen her viskiyi burada bulabiliyor; ister tek olarak, ister özel hazırlanmış tadım paletleri içerisinde tadabiliyorsunuz. Fiyatlar normal seviyede, belki viski artık biraz daha halka inecektir bu sayede. Bu kadar viskiden bahsettik ama Barley'in geniş bir butik bira seçkisi de mevcut.
Bütün ekip ve barmenler viski konusunda eğitilmiş, viski içmek istiyorsanız ancak nereden başlayacağınızı bilmiyorsanız sizi zevkle yönlendireceklerdir. Aşağıya atari koymaları hoş olmuş. Ben burayı baya sevdim dostlar."
"İki tane devasa pizza fırınına sahip olan Due Forni'nin iç düzenlemesi yapılırken paradan kaçınılmadığı belli, tasarım iç açıcı. Her yer özenle döşenmiş. Bir öğlen iş yemeği için uğradım, pizza yiyip, yanında bir kadeh şarap içtim.
Pizza, maskarpone peyniri ile servis edilen füme somondu, ince ve leziz bir hamurun üzerinde malzemeden kaçınılmamıştı. Şarap ise hafif bir İtalyan kırmızı idi, garsonun yönlendirmesi ile kadeh olarak aldım. Mekandan keyif aldım mı, evet aldım. Ancak fiyatları biraz daha aşağı çekseler puanımın daha yukarılara gideceğini belirtmek isterim.
Her şeye rağmen Due Forni şık ve keyifli bir İtalyan Lokantası olmuş, denenmeyi hak ediyor."
"Rigel manzarasının kaymağını yiyen, kendisini lüks olarak tanımlayan bir balıkçı. Çoğu masada boğaz ayaklarınızın altında, keyifli bir atmosferi var.
Bu atmosferi tamamlayacak lezzetler ise maalesef ki yok. Mekana yoğun olmayan bir saatte 7 kişilik bir grup olarak gittik. Ne gelen mezelerden keyif aldık, ne de garsonun önerisine uyarak servis edilen balığımız güzeldi, bir kere başarısız ızgara edilmişti. Bu kadar mutsuzluğun üzerine bir de fahiş fiyatlar eklenince Rigel gözümde tamamen bitti.
Çok çok daha iyi alternatifler var Rigel'e gelene kadar; biraz araştırmak yeterli olacaktır."
"Chef Geovani'nin danışmanlığını yaparak, menüsüne imza attığı La Chitarra müthiş bir İtalyan Restoranı olmuş. Burada bir kez yemek yedikten sonra İstanbul'un neresinde olursanız olun, kalkıp Dudullu'ya gelmeye üşenmeyeceğinize eminim.
Pizza, İstanbul standartlarının çok üstüne, yediğim en iyilerinden biri, yapılış tarzı itibarıyla Napoli usulüne çok yakın. Hamur inanılmaz lezzetli, dolgun bir havası var; buna karşılık midede şişkinlik yaratmıyor. 400 derecelik harlı fırında pişen pizzanın ortası ıslak ve yanları hafif pofuduk, tam olması gerektiği gibi. Pizzalarda kullanılan malzemelerin hepsi taze ve kaliteli, burdan konserve ürün katiyen kullanılmıyor.
Makarnalarını kendileri yapıyorlar; mis gibi yumurta kokuyor, soslarının tarifleri özel. Tadına baktığımız kremalı enginar risottonun pirinçleri öldürülmemiş, ağza geliyorlar, leziz.
Başlangıçlardan, Crostini di Panella, her yerde bulamayacağınız özel bir yemek. Sicilya yöresine has, nohut unundan yapılan bir pane üzerinde levrekle sunuluyor. Arancini con Salsa Verde ise ağzınıza alacağınız ilk ısırıkla sizleri havalara uçuracak risotto pirinci ile yapılan ve kızartılan bir köfte.
Tatlı konusunda benim tercihim çok net: Canolli. Dışı çıtır, içindeki ricotta peyniri ile yapılan krema o kadar hafif ki, sanki bulutlardan bir parça alıp da hamuru ona sarmışlar. Bu yemek çatal bıçak ile yenmiyor, elinize alıp keyfine bakacaksınız.
Butik üreticilerden gelen Türk şarapları ve Chef Geovani'nin yemeklerle uyum sağlayacağını düşündüğü başarılı İtalyan şarapları yemeklerinizin eşlikçisi.
Kısaca burası rüya gibi bir yemek deneyimi."
Takip Et
